Eğitimcinin Günlüğü

Stok Kodu:
9786055152062
Boyut:
13.50x19.50
Sayfa Sayısı:
368
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014-12
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
9786055152062
367020
Eğitimcinin Günlüğü
Eğitimcinin Günlüğü
18.00

Görev sırasında yüzlerce köyde, birçok kasaba ve şehirde toplumsal yaşamı gözleme olanağı buldu. Yaşam ve mesleki deneyimlerini, dünya görüşlerini yerel gazetelere yazdı. Bu yazıların bir bölümünü bu kitapta topladı.
Söylemek, yazmak, konferans vermek gibi çalışmalar iyidir, ama… Hiçbiri yapmanın yerine geçemez…İnsan ancak yaparsa öğrenir. Köy Enstitülerini onun için açtık.

Demokrasi, ancak bütünleşmiş, uluslaşmış işlevsel toplumlarda iyi sonuç verebiliyor. Aksi halde seçimler etnik grup, aşiret, din mezhep farklarını sadece yansıtmakla kalmıyor, bunları tırmandırıyor…
Cado, köyün dışına çıkmış, bizi karşılamaya geliyordu. Birden bire döndü, köye doğru koşmaya başladı…Hem koşuyor, hem de köylüye sesleniyordu:
“Atatürk geliyor, Atatürk geliyor!..”
Köye okul açılması demek; yeniliğin, aydınlığın köye gelmesi demekti. Onlara göre yenilikler Atatürk'le özdeşti. Köye giren her yenilik ve bunu getiren herkes bir Atatürk'tü…
O gün Cado'nun gösterdiği sevinç çığlığı, kulaklarımdan hiç silinmedi. Görevimi yaparken beni uyaran bir ses, yolumu aydınlatan ışık oldu...

Sunuş;
Çocukluğum doğduğum köyde geçti. Köy ortamında bazı kişilere özenir, onlar gibi olmak isterdim. Özendiğim kişiler arasında davulcular, zurnacılar ve güzel halay çeken amcalarım gelirdi. Köy düğünleri çalgısız olmazdı. Zurnacının avurtlarını şişirerek ve hiç nefes almadan çalışına imrenirdim. Klarnet ise, hiç ulaşamayacağım bir müzik aletiydi. Onu seslendireni gıpta ile seyrederdim.
Pehlivanlar, köy düğünlerinin yiğitleriydi. Birincilik ödülünü alıp, harman yerinden konak evine ve davul-zurna eşliğinde giden pehlivanın havası kimsede yoktu. Bir zaman onlara özendim.

Büyüdükçe okula gidenlere imrenmeye başladım.
Annemin diktiği bez çantaya defterimi, kalemimi koyduğum ve okul yolunu tuttuğum günü unutamam. Okuldan eve dönüp de, gaz lâmbası ışığında ders yaptığım günler gözümün önünden hiç gitmez.
Okulda öğretmenlerime özendim. Köy Enstitüsü'nde okuyup da arada bir köye gelen öğrencilere imrendim. Onlar gibi okuyup öğretmen olmak istedim.
İlkokulu bitirince Enstitü'ye gitme olanağı buldum.Orada okudum ve öğretmen oldum. On üç yıl ilkokul öğretmenliği yaptım. Sonra İlköğretim Müfettişi oldum. Otuz yıl bu görevde çalıştım.
Öğretmen ve müfettiş olarak toplam kırk üç yıl eğitim işi ile uğraştım. Bu konuda yapılan bir çok yararlı uygulamalar izledim. Bir çok deneyim kazandım.
Edindiğim deneyimleri, eğitimci meslektaşlarımla paylaşmak istedim.

Görev sırasında yüzlerce köyde, birçok kasaba ve şehirde toplumsal yaşamı gözleme olanağı buldu. Yaşam ve mesleki deneyimlerini, dünya görüşlerini yerel gazetelere yazdı. Bu yazıların bir bölümünü bu kitapta topladı.
Söylemek, yazmak, konferans vermek gibi çalışmalar iyidir, ama… Hiçbiri yapmanın yerine geçemez…İnsan ancak yaparsa öğrenir. Köy Enstitülerini onun için açtık.

Demokrasi, ancak bütünleşmiş, uluslaşmış işlevsel toplumlarda iyi sonuç verebiliyor. Aksi halde seçimler etnik grup, aşiret, din mezhep farklarını sadece yansıtmakla kalmıyor, bunları tırmandırıyor…
Cado, köyün dışına çıkmış, bizi karşılamaya geliyordu. Birden bire döndü, köye doğru koşmaya başladı…Hem koşuyor, hem de köylüye sesleniyordu:
“Atatürk geliyor, Atatürk geliyor!..”
Köye okul açılması demek; yeniliğin, aydınlığın köye gelmesi demekti. Onlara göre yenilikler Atatürk'le özdeşti. Köye giren her yenilik ve bunu getiren herkes bir Atatürk'tü…
O gün Cado'nun gösterdiği sevinç çığlığı, kulaklarımdan hiç silinmedi. Görevimi yaparken beni uyaran bir ses, yolumu aydınlatan ışık oldu...

Sunuş;
Çocukluğum doğduğum köyde geçti. Köy ortamında bazı kişilere özenir, onlar gibi olmak isterdim. Özendiğim kişiler arasında davulcular, zurnacılar ve güzel halay çeken amcalarım gelirdi. Köy düğünleri çalgısız olmazdı. Zurnacının avurtlarını şişirerek ve hiç nefes almadan çalışına imrenirdim. Klarnet ise, hiç ulaşamayacağım bir müzik aletiydi. Onu seslendireni gıpta ile seyrederdim.
Pehlivanlar, köy düğünlerinin yiğitleriydi. Birincilik ödülünü alıp, harman yerinden konak evine ve davul-zurna eşliğinde giden pehlivanın havası kimsede yoktu. Bir zaman onlara özendim.

Büyüdükçe okula gidenlere imrenmeye başladım.
Annemin diktiği bez çantaya defterimi, kalemimi koyduğum ve okul yolunu tuttuğum günü unutamam. Okuldan eve dönüp de, gaz lâmbası ışığında ders yaptığım günler gözümün önünden hiç gitmez.
Okulda öğretmenlerime özendim. Köy Enstitüsü'nde okuyup da arada bir köye gelen öğrencilere imrendim. Onlar gibi okuyup öğretmen olmak istedim.
İlkokulu bitirince Enstitü'ye gitme olanağı buldum.Orada okudum ve öğretmen oldum. On üç yıl ilkokul öğretmenliği yaptım. Sonra İlköğretim Müfettişi oldum. Otuz yıl bu görevde çalıştım.
Öğretmen ve müfettiş olarak toplam kırk üç yıl eğitim işi ile uğraştım. Bu konuda yapılan bir çok yararlı uygulamalar izledim. Bir çok deneyim kazandım.
Edindiğim deneyimleri, eğitimci meslektaşlarımla paylaşmak istedim.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat