Bu kitap, Türkiye'de son yıllarda entelektüel ve akademik çevrelerin dolaylı veya dolaysız en fazla tartıştığı üç meseleyi, postmodernite, sivil toplum ve İslam'ı eleştirel bir yaklaşımla ele alıyor, onların arasında teorik bir bağ kurmaya girişiyor.
Bununla beraber, söz konusu üç mesele, genellikle yapılageldiği gibi, birer 'akım' olarak değil, kendi doğalarında içkin karşıtlıkların belirlediği toplumsallıklar olarak sosyolojik bir çözümleye tabi tutuluyor.
Herkesin kendi yaşam tarzını bir kültüre dönüştürme durumu (postmodernite), ister istemez çoğulluk temelinde yükselen bir yapıyı (sivil toplum) zorunlu kılarken; o çoğunluklardan biri olan İslam'a da her yaşam tarzı gibi kendini bir kültür olarak sunumlama olanağı sağlamaktadır.
Buna karşılık, postmodernite ve sivil toplum, tek'in hakimiyetini yadsırken, İslam tevhid'i, dolayısıyla tek'i esas alan bir görünüm sunmakta, öyle de algılanmaktadır.
Oysa, farkedilmesi gereken, hem postmodernitenin, hem sivil toplumun bazı önemli yanlarının İslam'a sirayet ettiği; bu sayede tek hegemonik bir kütür dünyası dayatma potansiyelinin artık İslam için de zayıfladığıdır.
Buna rağmen, kitapta postmodernite, sivil toplum ve İslam arasındaki etkileşimlerin açık uçlu bir gerilimi içerdiği vurgulanmaktadır.
Öyle ki, bizi artık toplum birliğinin olmadığı, çok kültürlülüğün yayıldığı çoğul bir ortam ile tek bir hakikatin ve söylemin hakimiyetine giden yol arasında yalpalatabilecek bir gerilimdir bu: Moderniteden kopuşu pre-moderniteye, sivil topluma yönelişi aniden despotluğa saptırabilecek bir gerilim...
Bu kitap, Türkiye'de son yıllarda entelektüel ve akademik çevrelerin dolaylı veya dolaysız en fazla tartıştığı üç meseleyi, postmodernite, sivil toplum ve İslam'ı eleştirel bir yaklaşımla ele alıyor, onların arasında teorik bir bağ kurmaya girişiyor.
Bununla beraber, söz konusu üç mesele, genellikle yapılageldiği gibi, birer 'akım' olarak değil, kendi doğalarında içkin karşıtlıkların belirlediği toplumsallıklar olarak sosyolojik bir çözümleye tabi tutuluyor.
Herkesin kendi yaşam tarzını bir kültüre dönüştürme durumu (postmodernite), ister istemez çoğulluk temelinde yükselen bir yapıyı (sivil toplum) zorunlu kılarken; o çoğunluklardan biri olan İslam'a da her yaşam tarzı gibi kendini bir kültür olarak sunumlama olanağı sağlamaktadır.
Buna karşılık, postmodernite ve sivil toplum, tek'in hakimiyetini yadsırken, İslam tevhid'i, dolayısıyla tek'i esas alan bir görünüm sunmakta, öyle de algılanmaktadır.
Oysa, farkedilmesi gereken, hem postmodernitenin, hem sivil toplumun bazı önemli yanlarının İslam'a sirayet ettiği; bu sayede tek hegemonik bir kütür dünyası dayatma potansiyelinin artık İslam için de zayıfladığıdır.
Buna rağmen, kitapta postmodernite, sivil toplum ve İslam arasındaki etkileşimlerin açık uçlu bir gerilimi içerdiği vurgulanmaktadır.
Öyle ki, bizi artık toplum birliğinin olmadığı, çok kültürlülüğün yayıldığı çoğul bir ortam ile tek bir hakikatin ve söylemin hakimiyetine giden yol arasında yalpalatabilecek bir gerilimdir bu: Moderniteden kopuşu pre-moderniteye, sivil topluma yönelişi aniden despotluğa saptırabilecek bir gerilim...