Yasak Mıntıkanın Çocukları

Stok Kodu:
9789944330206
Boyut:
13.50x21.00
Sayfa Sayısı:
216
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2015-07
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
13,90TL
9789944330206
603990
Yasak Mıntıkanın Çocukları
Yasak Mıntıkanın Çocukları
13.90

Dersimlilerin, tertele olarak adlandırdığı katliamdan geriye; acılarla birlikte, insansızlaştırılmış bir bölge kalmıştır. Yıllarca burası 'yasak mıntıka' olarak adlandırılmış ve kimse bu bölgeye girememiştir. Dersimlilerin bu mıntıkaya girmesi çok sonra, özel kararlarla olmuştur. Hasan Sağlam, Yasak Mıntıkanın Çocukları romanıyla yedi kişilik bir ailenin başından geçenleri, sağır ve dilsiz kızları Sultan'ın mucize dolu hayatta kalış mücadelesini eksen alarak, her yönüyle anlatmaktadır. "Tertele, sürgün ve dönüş" bağlamında düşünülen Yasak Mıntıkanın Çocukları, insanın çaresizliği üzerinden sürgüne uzanan ve parçalanıp dağıldıktan sonra, şifayı topraklarında arayan, sonrasında yangından arta kalan küle uzananların hikayesi olarak okunmalıdır.

"Dağların ardına yaslanmış, kırsal vakitlerde renk atmış kumaşlar gibi dizilmişlerdi hayatın gerdanına. Dağın hangi tarafı dünyaya yakındı? Yıldızlara el dokunduracak gelin hangi vakit su serpecekti tarlaya? Bereketi artsın diye baharın ve güneşin eteklerini öperlerdi. Eski masallardan bildikleri "kırk katır mı kırk satır mı?" cümlesinde kitabın orta yerinden yırtılmış zamana ağlarlardı. Bilmedikleri yerlerden gelen selamı başlarının üstüne koyar, dişlerinden artan ne varsa karıncalara aş ederlerdi. Son yıllarda üst üste ıstırap külleri rüzgârla uzaklardan gelip düşüyordu saçlarına çocukların. Titriyordu eriğin çiçeği, kavağın gölgesi, buğdayın tanesi. Tedirgindi kuzu, korkuyordu güvercin, uyumuyordu bebeler. Uzak yerlerden silah sesleri geliyordu. Gecenin karanlığında dağların arkasından ışıklar semaya yükselir, top ve tüfek sesleri korkunun kerametiyle kulakları tırmalardı. Meralara doğru giden patikalarda değişik izler belirmişti. Herkesin bildiği izler değildi bunlar. Farklıydı, kurdun kuşun izi değildi. Başka bir sureti, başka bir kokusu vardı. Korkunç ürkek ve yabancıydı. Uzaklardan gelen silah seslerinin can alıcı titreşimi belleklerde bütün resimleri çalkaladı. Ölümün algısı yürekleri yaladı. ' Potin izleri!' dediler."

Dersimlilerin, tertele olarak adlandırdığı katliamdan geriye; acılarla birlikte, insansızlaştırılmış bir bölge kalmıştır. Yıllarca burası 'yasak mıntıka' olarak adlandırılmış ve kimse bu bölgeye girememiştir. Dersimlilerin bu mıntıkaya girmesi çok sonra, özel kararlarla olmuştur. Hasan Sağlam, Yasak Mıntıkanın Çocukları romanıyla yedi kişilik bir ailenin başından geçenleri, sağır ve dilsiz kızları Sultan'ın mucize dolu hayatta kalış mücadelesini eksen alarak, her yönüyle anlatmaktadır. "Tertele, sürgün ve dönüş" bağlamında düşünülen Yasak Mıntıkanın Çocukları, insanın çaresizliği üzerinden sürgüne uzanan ve parçalanıp dağıldıktan sonra, şifayı topraklarında arayan, sonrasında yangından arta kalan küle uzananların hikayesi olarak okunmalıdır.

"Dağların ardına yaslanmış, kırsal vakitlerde renk atmış kumaşlar gibi dizilmişlerdi hayatın gerdanına. Dağın hangi tarafı dünyaya yakındı? Yıldızlara el dokunduracak gelin hangi vakit su serpecekti tarlaya? Bereketi artsın diye baharın ve güneşin eteklerini öperlerdi. Eski masallardan bildikleri "kırk katır mı kırk satır mı?" cümlesinde kitabın orta yerinden yırtılmış zamana ağlarlardı. Bilmedikleri yerlerden gelen selamı başlarının üstüne koyar, dişlerinden artan ne varsa karıncalara aş ederlerdi. Son yıllarda üst üste ıstırap külleri rüzgârla uzaklardan gelip düşüyordu saçlarına çocukların. Titriyordu eriğin çiçeği, kavağın gölgesi, buğdayın tanesi. Tedirgindi kuzu, korkuyordu güvercin, uyumuyordu bebeler. Uzak yerlerden silah sesleri geliyordu. Gecenin karanlığında dağların arkasından ışıklar semaya yükselir, top ve tüfek sesleri korkunun kerametiyle kulakları tırmalardı. Meralara doğru giden patikalarda değişik izler belirmişti. Herkesin bildiği izler değildi bunlar. Farklıydı, kurdun kuşun izi değildi. Başka bir sureti, başka bir kokusu vardı. Korkunç ürkek ve yabancıydı. Uzaklardan gelen silah seslerinin can alıcı titreşimi belleklerde bütün resimleri çalkaladı. Ölümün algısı yürekleri yaladı. ' Potin izleri!' dediler."

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat